Ahmet Ağaoğlu (1869-1939)
1869’da Azerbaycan’ın Şuşa şehrinde doğmuştur. Babası Mirza Hasan, annesi ise Sarıca Ali adlı Türk kabilesinden Refii Bey’in kızı Tâze Hanım’dır. Ahmet ise Şuşa’nın en meşhur âlimlerinden sayılırdı. Hattattı ve Türkçe şiirler yazardı. Ahmet Bey’in amcaları da Türkçe’den başka Farsça, Arapça ve Rusça bilirlerdi. Ahmet Bey’in çocukluğu bu ulema ocağında geçmiştir.
Ahmet Bey ilköğrenimine mahalle mektebinde başlamış, daha sonra Sıbyan mektebinde devam etmiştir. Bu sırada özel bir hocadan Arapça dersleri almıştır. Daha sonra Şuşa’da ortaokula başladı. Bu okulda dört Türk öğrenci vardı, Ahmet Bey’le bu sayı beşe yiikselmiştir. 1884’de ortaokuldan, 1887 yılında da Realni Mektebinden mezun oldu. Yüksek tahsil için Petersburg’a gitti ve “Instıtue Politecniquc” (Politeknik Enstitüsü)’e giriş imtihanında başarılı olmuşsa da, gözleri rahatsızlandığından geri dönmüştür.
Ahmet Ağaoğlu Paris’te altı yıl kadar kaldıktan sonra Hukuk Fakültesinden mezun olarak 1894 Mayıs’ında Paris’ten ayrılmıştır. İstanbul yoluyla Azerbaycan’a dönmüştür. İstanbul’da iken devrin Maarif Nazırı Miinif Paşa ve Kafkasyalı Tarihçi Murad Bey’le tanışarak sık sık görüşüp fikir alışverişinde bulundu.
Ahmet Ağaoğlu önce Tiflis Jimnaz (Lise)’ına, daha sonra Şuşa Jimnazı’nda Fransızca ögretmenliğinde bulundu. Daha sonra Bakü Jimnazı (Lise) ve Yüksek Ticaret Mektebinde Fransızca öğretmenliğindede bulundu. Aynı yıllarda Bakü’de çıkan Rusça “Kaspy” adlı gazetede yazılar yazıyordu. Aynı zamanda Mehmet Ağa Şahtahtlı tarafından Tiflis’te tesis edilen Türkçe Şarkî Rus Gazetesi Bakü’ye nakledilerek, Ahmet Ağaoğlu’nun yardımları ile yayınına devam etmiştir. (Atalar, 1996,81) Bu yıllarda Ahmet Ağaoğlu, Ali Hüseyinzâde, Hasan Bey Zerdanî, Ali Merdan Topçubaşı, Şahtahlılı Mehmet Ağa ile beraber milli uyanış hareketi için çalışıyordu.
Daha önce Rusça “Kaspy” gazetesini satın alarak Türklerin hizmetine sokan Bakü’nün zenginlerinden Neftci milyoner Hacı Zeynelabidin Takioğlu’nun girişimleri ile Bakü ve Kafkasya’da ilk defa olarak Türkçe günlük bir gazete olan “Hayat” neşredilmeye başlandı. Hüseyinzade AIi Bey ile Ahmet Ağaoğlu bu gazetenin başına geçtiler.
Ahmet Ağaoğlu “Hayat” Gazetesinde bir yıl kadar çalıştıkdan sonra ayrılarak “Irşad” adlı günlük bir gazete çıkarmaya başladı. “İrşad” aynı zamanda Azerbaycan Türklerinin ikinci günlük gazetesidir.
Ahmet Ağaoğlu bir taraftan “lrşad”ı çıkarırken diğer taraftan da yaydığı fikirlerini hayata geçmesine çalışıyordu. Kafkasya’da şehir şehir dolaşarak birçok şehir ve kasabalarda okulların Neşr-i Maarif Cemiyetleri’nin kurulmasında başarılı çalışmalar yapıyordu. 1904 yılı sonlarına doğru, Ermenilerle Türkler arasında fıilî mücadeleler başladı. Türklerin Ermenilerle çarpışabilmeleri için bir teşkilata ihtiyaçları vardı. Ahmet Ağaoğlu bu ihtiyacı gidermek için 1905 senesinde Bakü’de “Difâî” adında gizli bir cemiyet kurmuştur. “Difâî Cemiyeti”, hem silahlı grupları olan “Difai” hem de Ermeni saldırılarının önünü almıştır. Türk ahalisine aşırı nefreti ve zulmü ile tanınmış Rus memurlarını ortadan kaldırıyordu. Bu dönemde o, Ermeni-Türk çatışmasını sona erdirmek için de büyük çabalar gösterdi. Ermenilerin Türklere karşı başlatmış oldukları mezalimi bir dereceye kadar durdurabilmiştir. Bu yıllarda yine Tiflis’te Hüseyinzade ile “Füyûzât”ı çıkarmıştır.
1905’te Rusya’da meşrûtî idare tarzın geçiş temayülü, Petersburg’da bir “nâzırlar komitesi” teşkilini doğurmuştu. 1906 senesinde Kafkasya halkını temsil etmek üzere Ahmet Ağaoğlu ve Hüseyinzade AIi Bey seçilerek 13-23 Ocak 1906 tarihli Petersburg lkinci Müslüman Kongresi’ne katılmışlardı.
1907 yılında Bakü civarında, yani petrollü alan üzerinde oturan Türkleri göç ettirmek gayesiyle bir projenin müzakeresi için Petersburg’da toplanan komisyona Türk ahalinin temsilcisi sıfatıyla katılmışlır. Onbeş gün süren müzakereler neticesinde Türklerin göç ettirilmesi meselesi bertaraf edilmiştir. Ahmet Ağaoğlu’nun gerek yazar ve gerek önemli faaliyetleri Rus hükümeti nazarında şüpheli ve tehlikeli insanlardan addettirdi. Ağaoğlu yalnız yazıyla iktifa etmeyip, Fedâî Cemiyeti ‘ni teşkil ile ameli sahalarda da faaliyetlerde bulunması üzerindeki baskışların artmasına sebep oldu. Türkiye’de de II. Meşrtiyet (1908) ilân edilmiştir. Üzerindeki baskılar artınca 1909’da Türkiye’ye geldi.
Ahmet Ağaoğlu 1909’da Türkiye’ye geldikten bir süre sonra Şehbendet zâde’nin “Hikmet Gazetesi” ile “Sebilürreşad” da yazılar yazdı. Maarif Müfettişliği ve Süleymaniye Kütüphanesi Müdürlüğü yaptı. Fransızca Jeune Turc Gazetesi’nde çalıştı. Tercüman-ı Hakikat Gazetesi’nin baş yazarı oldu. 1909’da Dâriilfünun Rusça muallimliğine ve aynı yıl yeni kurulan Türk Tarih miiderrisliğine getirildi. 18 Agustos 1911’de kurulan “Türk Yurdu Cemiyeti” nin kurucuları arasında bulunarak yayın organı olan “Türk Yurdu” dergisinin yayınlanmasında aktif rol oynadı. 1912 yılında ittihad ve Terakki Partisi’nin genel merkez üyeliğine ve Karahisar mebusluğuna seçildi. I. Diinya Savaşı boyunca Dârülfünun hocalığı ile gazete çalışmalarını devam ettirdi. Ahmet Ağaoğlu’nu, 14 Mart 1913’te faaliyete geçen (Atalar, 1996, 82) “Türk Bilgi Derneği” nin kurucuları arasında ve ilk sayısı Nisan 1913’te çıkan “Halka Doğru Dergisi” kadrosunda da görmekteyiz. Savaş sonlarına doğru Rusya’da ihtilal çıkması üzerine milletlerin birer birer bağımsızlık ilan etmeleri “Türk milletlerinin kaderi” meselesini ortaya çıkardı. Bu meselelerin görüşüldüğii 1-11 Mayıs 1917 Umumi Rusya Müslümanları Kurultayı’na katılmıştır. 1918’de bağımsız Azerbaycan’ın yardımına koşan Ahmet Ağaoglu, Türk ordusunun kumandanı Nuri Paşa’nın müşaviri oldu. Azerbaycan parlemantosuna üye seçildi. Ruslara karşı Ingiltere’nin desteğini sağlamaya çalıştı. Iran’da yapılan Ingiltere-Azerbaycan görüşmelerine başkan olarak katıldı. Aynı gaye ile Topçubaşıyev başkanlığındaki bir heyetle Paris Konferansı’na giderken uğradığı Istanbul’da Ingilizler tarafından tutuklanarak Malta’ya sürülmüştür (1919).
Ahmet Ağaoğlu 1921’de sürgünden Ankara’ya dönerek Matbuat Umum Müdürü ve Hakimiyet-i Milliye Gazetesi başyazarı oldu. II. devre Kars mebusu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine girdi. Bu arada Ankara Hukuk Fakültesinde Hukûk-ı Esasiye profesörlüğüne tayin edildi. Bu vazifelerde 1931 yılına kadar çalıştı. Mustafa Kemal’in emriyle kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluş çalışmalarında etkili oldu (1930). Serbest Cumhuriyet Fırkası’na geçtikten sonra Ismet İnönü ile arası açıldı ve Istanbul’a gelerek İstanbul Dârülfünunu’nda müderris olarak göreve başladı (1931). (Atalay, 1996, 83)
Ağaoğlu 1927 Kasımında ikinci defa Kars milletvekili seçildi. Mustafa Kemal’in ıs-ranyla da, 7 Ağusıos 1930’da AIi Fethi (Okyar) Bey’in kuracağı Serbest Cumhuriyet Fırkası’na girmeyi kabul etti. Iktidardaki Cumhuriyet Halk Fırkası’na muhalefet etmek maksadıyla teşkil olunan ve 12 Ağustosta faaliyete geçen S.C.F.’nm ideoloğu oldu. Ağaoğlu inandığı fikirler için mücadeleden vazgeçmedi. Nitekim Şevket Süreyya (Aydemir) ile arkadaşlarının 1932 sonbaharında girişimleri Kadro harekatıyla Türk inkılabını tarihî maddeciliğe dayandırmaları ve Devletçiliği ana ilke saymalarına karşı, 13 Kasım 1932 bugünkü Cumhuriyet gazetesinde ferdiyetçiliği ve demokrasiyi savunan yazılar yazdı. Böylece başlayan polemik 4 Aralık 1932’ye kadar sürdü. Ağaoğlu “Kadro’yu otoriter bir hareket olarak nitelemiş ve jakoben yaklaşımlara tepkisini dile getirmişür”. (Ertan, 1994, 179.)
Istanbul Darülfünun’un 1933 Temmuzunda kapatılıp yerine Üniversite kurulması üzerine kadro dışı kalan Ağaoğlu gazete ve dergilerde yazmaya devam etti. Ancak Ismet İnönü’nün hürriyetsiz hareketine ve demiryolu politikasına karşı muhalefet bulunmasından dolayı dergisini kapatmak ve üniversiteden de ayrılmak zorunda kaldı (1933). Ölümüne kadar “Kültür Haftası” ve “Insan” dergilerinde yazılar yazdı. 19 Mayıs 1939’da da Allah’ın rahmetine kavuştu.(Kuran, 1996, 433)
Ağaoğlu, Atatürk inkılâplarına gönülden bağlıydı. S.C.F. olayında onunla ters düşmüş olmasına ve bu yüzden mağduriyete uğramasına rağmen, Atatürk’e hayranlığı hiç eksilmemişti. Ulu Önder’in ölümüne çok üzülmüş ve hislerini kızı Tezer Hanım’a şöyle ifade etmiştir: “Atatürk’ün vefatı beni tasavvur edilemeyecek kadar sarstı… Kendimi derin ve karanlık bir uçurumun karşısında gördüm ve başım döndü. Onsuz hayat bana boş ve acı geldi. Onun bende bu kadar yaşadığını ben kendim tasavvur edemezdim. Bugün bile onun ölümüne bir türlü inanamıyorum. Daha doğrusu alışamıyorum. О kendisi bizzat hayat degil miydi? О ne lükenmez, yorulmak bilmez taşkınlıktı! Bazen çoşkun deniz yalpalan gibi hiddetli, bazen Vagnedin musikisini andıran yaratıcı hamleler, bazen de müthiş fırtınalara tekaddüm eden sıkıcı ve boğucu sükûnetleri Onun bir dakikası digerine benzer miydi? О her şeyin kâh altında, kâh üstünde değil miydi?” demiştir. (Ağaoğlu, 1940, 51.)
Ahmet Ağaoğlu’nun hayatında başlıca üç devir ve üç hakim fikir görülür. Gençlik döneminde Fransız basınında yer alan düşünceleri, temelde Âfganî’ye dayalıydı. Bu dönem yazılarında tran yanlısı ve Osmanlı aleyhtarı bir tutum hakimdi. Ağaoğlu, 1894’te Azerbaycan’a döndükten sonra ise Rusya Müslümanlarının birleşmesini ve ilerlemesini savunmuştur.(Atalar, 1996, 83)
Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında önemli çalışmalar yaparak adını duyurmuştur. Hayatı ve çalışmaları sadece Türkiye coğrafyasında değil; Azerbaycan’dan Rusya’ya Kafkasya’dan Fransa’ya, Türkiye’den Malta’ya kadar olan geniş bir alanda geçmiş ve etkisini göstermiştir.
Yarım asra yakın bir dönemde Ahmet beyin yazıp yayınlattığı binlerce eser içerisinde ona en fazla ün kazandıranlar şunlardır: “Şii mezhebi ve Menbeleri” (Londra, 1892), “Islam ve Ahunt” (Tiflis, 1900), “Islama Göre ve islamda Kadın” (Tiflis, 1901), Üç Medeniyyet” (Ankara,1927), “İngiltere ve Hindistan” (Ankara, 1927), “Serbest Insanlar Ülkesinde” (Ankara, 1930), “Hukuk Tarihi” (Istanbul, 1932), “Devlet ve Fert” (istanbul, 1932), Etrüsklerin Roma Medeniyeti Üzerine Etkilerî” (lslanbul, 1933), “Ben Neyim?” (Ankara, 1939), “Gönülsüz Olmaz” (Ankara, 1941), “Iran ve ingilabı” (Ankara, 1941), “ihtilal mi, İnkılab mı?” (Ankara, 1942), “Serbest Fırka Hatiraları” (Ankara, 1949), “Eserleri” (Bakü 1992) vb.( Kazımoğlu, 1996, 359)
Ağaoğlu, Rusça, Fransızca, Farsça ve Türkçe bilmektedir. Milli şahsiyette değişmeyen tek unsurun dil olduğunu söyleyen Ağaoğlu Ahmet, sadece bir lisanı bilmenin öneminde çok, lisansla yani dille birlikte terbiye ve halk hissiyat duygusunun önemi üzerinde durur.
Avrupalı alim ve yazarların en az üç dil bildiğini vurgulayan Ağaoğlu Ahmet, özellikle Alman, Fransız, İngiliz, İtalyan, Rus alimlerinin yabancı dil bilmeleri sayesinde dünyayı ve dünyada olup bitenleri zamanında yani günü gününe yaşadıklarını belirtmeden de geçmemiştir. Böyle Dünya medeniyetiyle kaynaşmak için evrensel nitelik kazanmış birkaç dili öğrenmenin gerekliliğini vurgulamaktan kendini alamamıştır. Ağaoğlu Ahmet, bir milletin en sağlam olan değişmeden gelişen lisanının üzerinde önemle durur ve şahsiyet, benlik denen mefhumun dil sayesinde gelişerek o milletin maddi varlığını oluşturduğunu vurgulamaktadır. (Ağaoğlu, 1972,7)
Türkiye’nin siyasi hayatında rol oynamış siyaset ve fikir adamlarından olan, Ağaoğlu samimi Türkçülüğü, hürriyet severliği ve dürüstlüğüyle Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna katkıda bulunmuştur. Ayrıca denebilir ki, dünyanın geleceğini sağ veya sol dikta rejimlerinde gören çağdaş düşünürlerin yanıldıkları zamanla anlaşılmış, onun tahmin ettiği gibi, demokrasi ve liberal ekonomi her tarafta giderek yaygınlaşmıştır.
BİBLİYOGRAFYA
Ağaoğlu, Ahmet (1972) . Üç medeniyet. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Ağaoğlu, Samet (1940). Babamdan Hatıralar. Ankara: Ağaoğlu Külliyatı II.
Kuran, Ercüment (1996). “Milli Mücadele Yıllarında ve Türkiye Cumhuriyeti Döneminde Ahmet Ağaoğlu”, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kuruluş ve Gelişmesine Hizmeti Geçen Türk Dünyası Aydınları Sempozyumu, 23-26 Mayıs 1996, Bildirileri, Kayseri 1996, s. 431-434.
Kazımoğlu, Samir (1996). “Ahmet Ağaoğlu’nun Dünya Görüşü”, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kuruluş ve Gelişmesine Hizmeti Geçen Türk Dünyası Aydınları Sempozyumu, 23-26 Mayıs 1996, Bildirileri, Kayseri 1996, s. 355-361.
ağağğluların kabri nerde acaba.onun kabrinin yerini bilen varmı.
Feriköy mezarlığı.